Tercihler yapılıyorken Türkiye’deki acil tıp branşıyla alakalı klişe yargıların ötesinde bir yazı paylaşmak istiyorum. Bu yazının acil tıp uzmanı olmak isteyenlere veya tereddüt edenlere yardımcı olmasını temenni ediyorum.
Kendim de bir acil tıp uzmanıyım. Dünyaya bir kez daha gelsem ve doktor olsam, uzmanlık dalı olarak tekrar acili tercih ederdim hiç tereddütsüz. DOKTOR olursam tabi!
Bir branşı tercih edip hayatımızı o yönde şekillendirmek istiyorsak o branşla alakalı olumlu ve olumsuz yönleri birlikte değerlendirmemiz gerekmektedir. Sadece kulaktan dolma bilgilerle, ön yargı ile yaklaşılagelen acil tıpın içine girildiğinde hiç de öyle olmadığı anlaşılacaktır. Burada acil tıp branşının aklıma gelen olumsuz yönlerini madde madde paylaşacağım. Bir önceki yazımda da Acil tıp’ın olumlu yanlarını kaleme almıştım. Herkes kendi konumuna ve durumuna göre değerlendirme yapabilir. Öncelikle acil tıbbın negatif yanları:
1) YOĞUNLUK
Evet tüm Türkiye’de 2. ve 3. basamak muayenelerinin 1/3’ünü Acil doktorları yapmaktadır! Yani bütün diğer doktorlar 2 hasta bakarken, acil tıp doktorları 1 hasta bakmaktadır (hiç bu açıdan bakmış mıydınız 😊).
Acil hekimi sayısının tüm doktorlar arasındaki oranı ise bu oranla kıyas kabul edilemeyecek derecede azdır! Ancak burada gözden kaçan bir durum daha vardır. Sosyal medya ve görsel basından da takip edileceği üzere yoğunluk aslında başlı başına sağlık sisteminin son zamanlardaki ortak sorunudur. Poliklinikler, servisler, yoğun bakımlar hınca hınç hasta ile doludur. Tüm Türkiye’de sağlık istatistikleri yıllığına göre 1 yılda yaklaşık 700,000,000 muayene olmaktadır! Yani yoğun diye bir branşı tercih etmemek şu durumda klinik branşlar için neredeyse imkansız haldedir.
2) GÜVENLİK ZAFİYETİ Acil servisler kavganın, gürültünün, şiddetin çok olduğu yerler olarak akıllara kazınmıştır. Tüm şiddet olaylarının neredeyse %79’u acil servislerde vukuu bulmaktadır. Ancak burada da bir algı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. En fazla beyaz kod veren, hakaret gibi sözlü tacizlere de dava açan acil servis hekimleri aslında bu oranı oldukça arttırmaktadır (burada sözlü tacizlere dava açılmasını yadırgamıyorum ancak bu oranı istatistiksel anlamda çok artırdığını belirtmek isterim). Güvenlik zafiyeti ve şiddet acil servislerin değil tüm sağlık sisteminin ortak sorunudur! Buna bir örnek vermek gerekirse geriye dönük sağlıkta şiddet haberlerini taradığımızda vahşice öldürülerek şehit edilen veya ciddi düzeyde yaralanan meslektaşlarımız arasında maalesef kadın doğum, pediatri, göğüs cerrahi, üroloji, ftr, ortopedi ve kardiyoloji branşları yer almaktadır. Maalesef cehaletle sarılmış etrafımızda her branş şiddetten nasibini almaktadır. Polikliniklerde meydana gelen şiddet olayları acil servistekileri aratmaz. Tüm bunlara mukabil işe yaramasalar da(!) acil servislerdeki güvenlik görevlisi sayısı hastanenin hiç bir biriminde bu kadar fazla değildir. Yani şiddetten korkup acili değil doktorluğu bırakmak gerekmektedir!
3) YETERSİZ PERSONEL SAYISI Doktorundan hasta taşımasına kadar bir eksiklik sağlık alanında herkesin dikkatini çekmektedir. Ancak dikkatli bakılırsa bu olumsuz durum da acil servislere has olmayıp tüm sağlık sisteminin ortak sorunudur!
4) KÖTÜ HASTA PROFİLİ Sigortası olmayan, randevu alamayan, acelesi olan, iş çıkışı hekime başvurmak isteyen, sosyoekonomik düzeyi düşük olan kesim, madde bağımlıları, evsizler, bakacak kimsesi olmayanlar, sarhoşlar… Acil servis hekimi tüm bu hastalarla muhatap olmaktadır. Ancak acil hekimi bu hastaları klinik branşlara konsülte ederse onlar da bu hastalarla muhatap olmak durumunda kalıyor. Yine de sokakta görseniz yolunuzu değiştireceğiniz tipteki hastalarla acil hekimi kadar kimse muhatap olmamaktadır!
5) HASTALARIN ACİL SERVİSTE UZUN SÜRE BEKLEMESİ VE HASTA YAKINIYLA SÜREKLİ MUHATAP OLMA Aslında bu acilin dolaylı sorunudur. Yatış verilen hastalar, kimsenin sahiplenmediği hastalar, tanısı acil tetkikleriyle net konulamayan hastalar acil servislerde uzun süre beklemektedir. Ayrıca konsültan hekimlerin de kendi servislerindeki iş yoğunluğu, ihmali veya tembelliği, bazen de bezmişlikten davete geç icabet etmeleri buna tuz biber ekiyor.
Ancak ‘’yataklı tedavi işletme yönetmeliğinde’’ acil tıp uzmanına arada kalan, eve gidecek kliniği olmayan hastaları kendi inisiyatifiyle yatırma yetkisinin verilmiş olması ortada kalan hastalarla alakalı sorunu büyük ölçüde çözmüştür. Tabi birçok acil hekimi diğer kliniklerle aram bozulmasın diye bu yetkiyi çoğunlukla kullanmamaktadır, şahsen her ‘’gerektiği’’ durumda bu yetkimi kullandığım için kafam rahat 😊
Yer yokluğu konusu ise acilin dolaylı sorunu olup asıl servislerin büyük sorunudur. Servis hekimleri yatış endikasyonu olan birçok hastayı reçete ile taburcu etmekte veya yer açmak için kliniği hafif düzelmiş hastaları servisten taburcu etmek durumunda kalmaktadır. Bu durum yakın gelecekte diğer branşların hukuki açıdan başını çok ağrıtabilir. Örnek: Türkiye’de neredeyse hiç bir kardiyolog kalp yetmezliği, hiç bir göğüs hastalıkları uzmanı da CURB-65 puanı 2-3 olan pnömonili hastayı yatırmamaktadır, daha doğrusu yer yokluğu nedeniyle yatıramamaktadır! Bu hastaların mesuliyetini sağlık sistemi bu hekimlerin üzerine yıkmaktadır!
6) GELİR ADALETSİZLİĞİ Hastaneye başvuran tüm hastaların %40’ına acil doktorları bakmasına rağmen tüm dönerin %40’ını acil doktorları almamaktadır. Mesela 9-10 günlük bayram tatillerinde tüm hastalara primer acil servis bakıp normalden fazla çalıştığı halde, tüm hastanenin 9-10 günlük tatil nedeniyle döneri düşeceği için, acil hekiminin de döneri düşmektedir.
Ancak bu durum acil hekimlerinin toplu talep etmeleri hakkında kazanabilecekleri hakları olup, günümüzde dezavantaj olsa da gelecekte belki de avantaja dönüşecektir. Acil hekimleri, dernekleriyle birlikte aile hekimlerinin kendi haklarını aradığının yarısı kadar hakkını aradığında bu anlamda ciddi bir kazanım elde edebilir; ama ‘’birlik’’ kavramının bizim mesleğin zor kazanabileceği kavramlardan birisi olduğuna inanıyorum.
7) ÖZEL GÜNLER Bunu izah etmeye lüzum dahi yok. Her ne kadar bayramlar diğer branşlar arasında bölüşülse de bayramda, seyranda, grevde, tatilde, hafta sonunda primer hasta bakanlar acil hekimleridir. Diğer branşların tatil günlerinde çalışmıyor olması, tek ulaşılabilir hekim olarak acil hekimini ortaya çıkarmaktadır ve halihazırda zaten kalabalık olan acil servisleri daha da şişirmektedir.
Ancak kliniği olan branşların tamamına yakını da gerek icap gerek aktif olsun nöbet tutmaktan kurtulabilmiş değillerdir. Yataklı tedavi kurumları yönetmeliğine göre ‘’bir branşta 6 ve daha fazla uzman varsa o branş hekimlerine acil serviste müstakil branş nöbeti tutturulacaktır’’. Yani diğer branşların da yakın gelecekte acil servislerde kendi polikliniklerinde primer hasta baktığını görürseniz şaşırmayın. Hali hazırda bazı büyük hastanelerde uygulanan bu yöntem, yakın gelecekte Türkiye çapında olabilir. Çünkü sağlık bakanlığın anlayışı çok açık bir şekilde 7/24 acil hizmeti sunmaktan çıkıp 7/24 sağlık hizmeti sunma şekline evrilmiştir.
8) 45 YAŞ MUHABBETİ Bana da yıllardır en çok sorduğunuz top trend soru budur 😊 Pek abi 45 yaşından sonra acil uzmanı olunur mu? Bu konuya bir sonraki yazımda değineceğim, kısaca bahsetmek gerekirse her acil uzmanının aklındaki bir sorundur. 45’inden sonra cerrah gece gelip acil ameliyat yapıyorsa, kardiyolog gece gelip anjiyo yapıyorsa acil hekimi de çalışacaktır. Ancak ilerleyen yıllarda acil hekimi sayısının artmasıyla, alttan gelen genç jenerasyon sayesinde acil hekimlerinin gece nöbetlerini “daha rahat” geçirmesi muhtemeldir. Sonraki yazıda detaylı anlatımlar yapacağım.
9) HUKUKİ SORUNLAR
Gerek hasta yoğunluğu, gerekse gece konsültasyon isteyerek arkadaşını rahatsız etmeme gibi durumlar neticesinde bazı hukuki sorunlar acil servislerde de oluşmaktadır. Acil hekimi yoğunluktan hasta atlayabilmekte, muayeneyi kısıp tahlil ve tetkike yüklenerek tahlil üzerinden hasta değerlendirmektedir. Ancak bu durum neredeyse tüm klinik branşlar için de bu hali almıştır. Hiçbir poliklinikte hiçbir hastanın tansiyonu dahi ölçülmemektedir. Polikliniklerde hasta yoğunluğundan hekimler de muayeneyi kısıp hastayı da tatmin etmek için alabildiğine tetkiklere yüklenmektedir. Bu durumdan belki de en fazla radyologlar muzdarip olmaktadır. Polikliniklerden gelen batın USG’lerden radyologlara gına gelir olmuştur. Bu durum artık tüm sağlık sisteminin bir davranış sorunu haline gelmiş olup, acil servislerde de kendini göstermektedir. Ancak beyaz reform kapsamında en son çıkan ‘’kasıt ile hasta hayatına mâl olmadıkça hekimler yargılanmayacak’’ yasasıyla esasen bu sorun da büyük ölçüde ortadan kalkacak gibi gözüküyor.
10) EĞİTİM SORUNU
Ülkemizde birkaç yer hariç neredeyse hiç bir kurumda acil tıp eğitimi verilmemektedir. Haftalık bazı derslerde göstermelik ‘’ÖĞRETİM’’ yapılsa da ‘’EĞİTİM’’ yapılmamaktadır. Asistanlar ya kendi kendilerine bir yol tutmaktadır, ya da kendilerinden önce yol tutmuş kıdemlisinden bir şeyler öğrenmektedir. Ülkemizdeki eğitim sistemi “yüzme bilmeyeni denize at, boğulmazsa yüzmeyi öğrenir” mantığıyla işlediğinden herkes kendi kaideleriyle hasta bakmaktadır. Ancak bu durum da acillere has değildir. Yine birkaç yer hariç özellikle dahili bilimlerdeki asistanlar servislerde ve polikliniklerde tek başlarına hasta bakmaktadır. Hocalık bir rütbe olarak kapıda tabela olmaktan öte gitmemektedir. Daha geçen hafta tabelasında doçent unvanı olan bir şahıs, daha önce diğer derneklerin bilimsel aktivitelerine katıldığım için ‘’kendi’’ derneğinin düzenlediği kongredeki sunumumu sildirmeye çalışmıştır, maalesef ülkemizde bilim böylesi iş bilmez şahısların hırs ve ihtiraslarına kurban gitmiştir! İlginç bir holiganizm ruhuyla taraftar olunmasını şart koşan, bilimsel icraatlerle uğraşması gereken dernekleri kendi aile şirketi sananlar bu ülkede işini layıkıyla yapan, çok değerli ve karakterli kişileri işine karşı küstürmüştür! Seminer vermekle, ders anlatmakla eğitim verilmiş olmayacağı, hastaya yaklaşım, öğrendiklerini uygulama yetisini kazanma ve usta-çırak ilişkisi denilen ilişkinin kurulması için hocaların sahalarda olması gerekir. Oysa durum böyle değildir. İstisnaları ve eğitime gönül vermiş üzerimizde hakkı olan kıymetli hocalarıma saygı ve minnet duymakla birlikte birçok yerde birçok eğitim sorumlusu akademik unvan sahibi kişiler odalarının kapısı arkasında bir hayat sürmektedir. Bunda yıllarca çalışmış olmak, tükenmişlik sendromu, bizim zamanımızda böyleydi anlayışı ve yıpratıcı geçen asistanlık yıllarının payı olması da kuvvetle muhtemeldir. Ancak hangi sebepten olursa olsun Türkiye’de gerek cerrahi alanda gerek dahili alanda uzmanlık öğrencisi olan asistanlar gerçek manada bir eğitim almamaktadırlar. Dediğim gibi bazı istisnalar hariç!
Eksiklerim elbette vardır. Ancak bizim millet uzun okumayı sevmez. Yazdıklarımın aksine tam zıddı örnekler de elbette mevcuttur. Bu nedenle ‘’Acil Tıp Pozitif Yanları’’ yazımı okumadan sadece bu yazı ile acil tıp bölümünü asla tercih etmeyin! İstisnalar ve bazı fevri kişisel durumlar tüm branşlara mal edilemez. Genel olarak ülkemizdeki durum budur. Okuyun ölçün biçin, gidin görün, çalışın, bir acil uzmanı ile oturun çay-kahve için, yemek yiyin sonra karar verin… Hiçbir branşı bir başka branştan dinlemeyin! Herkesin hakkında hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Esen kalın..
Not: Rizevi~Acil Tıp Uzmanı kaleminden uyarlanmıştır.
Çok iyi yazı 👏
Çok teşekkürler